Son dakika spor haberleri: Hıncal Uluç’tan Galatasaray kalecisi Fernando Muslera’ya eleştiri! “Bunun adı aptallık”
Hıncal Uluç: Pandemi yüzünden konuta kapanınca, çakışanlar dahil çabucak her maçı izler oldum.. Çakışanları dönerek ve de sonra özetlerine bakarak.. Geçen hafta, Beşiktaş-Fenerbahçe maçının “son” düdüğü çalar, ligin 31’inci haftası sona erer ve ulusal maç ortasına girerken içimden, pencereyi açıp sokağa bağırmak geldi..
“Türkiye’de teknik yönetici yokkk!”
Yani bu kadar çok yanılgıyı en büyüğünden en küçüğüne çabucak bütün kadroların hocaları yaparlar mı?. Baş kusur hocalarda, lakin en çok konuşan ve kendilerinden öteki herkesi ve her şeyi suçlayanlar onlar.. Sokağa haykırmayacağım fakat daha iyisini yapacağım.. Köşemde uzun uzun bir ulusal maç ortası tahlili yazacak ve yalnızca teknik yöneticileri anlatacağım.. İşe de, “En Büyük”ten, doğal, Fatih Terim’den başlayacağım..
İstanbul’a, yalnızca 1 puan için, kalesini savunmaya gelen bir rakibe 3 gol atmak az bir şey mi? Art geriye Ankaragücü ve Sivasspor’a iki maçta 5 puan kaybeden Galatasaray, hem de deplasmanda yeni bir ekip ve yeni bir futbol anlayışı ile Kayseri’yi 3-0 yenince göklere çıkarılmadı mı?
Artık bu kadro çabucak hemen birebir (Cezalı Taylan’ın yerine Etebo) 11’le alana çıkar ve yine 3 gol atarsa, iyi değil mi?. Düzgün olağan, ancak karşılığında 4 gol yememesi kaidesiyle..
Artık şöyle bir baktığınızda.. Grup atakta muvaffakiyetini tekrarlamış.. Fakat bu kere savunma 4 gol yemiş.. Nasıl yemiş?. Büsbütün savunma, hem de ferdi savunma kusurlarıyla..
Fatih Terim’in o yok mümkün anlayışı, “Top bizdeyken gol yemeyiz” inancı yüzünden her maç ortalama yüzde 60, hatta yüzde 70 sahip olduğu topu durmadan kendi yarı alanında iki stoper ve kaleci ortasında çevirerek öldüren ve “istatistik pasları” var ya.. Yana ve geriye oynayıp bomboş adama verirsen, bilgisayar ismine “İsabetli pas” yazıyor..
Fakat tam penaltı noktasındaki Falcao’ya uzatırsan ve harikulade santrfor ıska geçerse, bu sefer istatistikte düşen not, “İsabetsiz pas/Top kaybı” oluyor, o fevkalade pası atan adama.
Galatasaray’ın iki stoperi, dünyanın maç uzunluğu en çok top alan ve top veren futbolcuları oluyorsa, bundan.. Natürel bir de Muslera.. Topa ayakla en makus vuran kaleci.. Bir maç sayın ayakla vurduğu topları..
Yüzde 70-80 rakibe gitmiyorsa, ben bir şey bilmiyorum. Rakibe kaç asist yaptı bugüne dek Muslera.. Ona hatta santradan geri pas atıyorlar ki, intihar. Kaç sefer intihar etti Galatasaray.. Ancak işte 31 hafta oldu, Fatih Terim asla müdahale etmedi.
“Muslera’ya gereksiz geri pas atanı oyundan alırım” demeliydi meğer.. Ve Rize maçında dört golün dördü ferdi savunma kusurlarından geldi.
Luyindama ve Marcao’nun, yani iki stoperin ve sağ bek Yedlin’in kişisel yanlışlarından. Hele Yedlin, Luyindama ve Kayseri maçının bile en berbatı ön libero Gedson Fernandes üçlüsüne teslim edilen sağ kanat çöktü. Ve bakın Fatih Terim, beş değişiklik hakkının beşini de kullanırken, oyuna kimleri soktu?
5 forvet!.. Kerem, Babel, Feghouli, Onyekuru ve Arda.. Dört forvet ve bir orta saha çıkararak, ancak o dökülen savunmaya el sürmeyerek.. Artık söyleyin bakalım, bunun ismi “maçı okumak” mı?
Bülent Uygun aşikâr, daha iki hafta evvel geldiği Rize’de bu maç öncesi Galatasaray ve Fatih Terim’in yana, geriye, kaleciye futbolunu tahlil etmiş. Samudio, Skoda ve Boldrin üzere üç tehlikeli adama, “hücum pres”le top kapma ve süratli kontratak vazifesi vermiş..
Pekala Terim, Rize’yi tahlil ettirmiş mi? Terim’in maç takımında ona ağzını açıp bir şey söyleyecek cürette tek kişi var mı? Olsa, 3 gol atan forvette mi, 4 gol yiyen savunmada mı değişiklik yapılırdı?. Olsa?.
İki yıldır yazıyorum.. “Bu ekip taç atma özürlü.. En korktuğum an, Galatasaray kendi yarı alanından taç atarken. Zira kaptırıp süratli hamle ve gol yiyoruz” diye kaç sefer yazdım bu köşede. Girin internete tarayın.. Tahlil de önerdim.. “Liverpool’un taç atma hocası var. Sen de bul Fatih Hocam” dedim.. Aldırmadı. Daha ikinci dakikada golü nasıl yedi Galatasaray? Saracchi’nin kendi yarı alanının ortasından attığı taçtan.. Rize gollerinden biri penaltıdan geldi.
Boldrin, Muslera’nın aklınca (!) bir köşe seçip uçacağını bildiğinden topu tam durduğu yere, başına nişanladı. Orda Muslera değil, dikili bir direk olsa kaçmıştı penaltı.
Muslera seçti, evvelden uçtu ve yedi. Tekrar bu köşede bin sefer “matematik” yazdım Hocam. Futbol matematiği..
Penaltı kurtarılmaz.. Kaçırılır. Uygun atılan penaltıyı köşeyi hakikat seçsen bile yersin. Lakin berbat penaltıyı yüzde 90 kurtarırsın. Baştan bir köşeyi seçip atlarsan, yalnızca ve yalnızca o köşeye atılan makûs penaltıyı kurtarırsın.
Bu da kurtarma ihtimalini yüzde 90’dan yüzde 50’nin bile altına indirir. Peşin köşe seçip atlamayan kaleci olarak bilinince, artık penaltıcı sana o aptal plaseleri atamaz. Topa sert ve direklere hakikat vurmak zorunda kalır. O vakit da kaçırma ihtimali artar, bu da uğraşı.. Boldrin koşarken ben “Atlama Muslera” diye bağırıyordum, boşu boşuna.
Zira Muslera’ya köşe seçip uçmanın aptallık olduğunu söyleyecek bir kaleci hocası da yoktu, Terim’in takımında.. Sakın bana “Bütün dünya kalecileri bu türlü yapıyor” demeyin. Dünya aptalsa biz de mi o denli olmalıyız?
Bir kaleci aptallığı daha.. Kornerlerde gördüğü ön direğin tabanına adam koyarken görmediği art direği bomboş bırakmak.. Kaç gol yedi Galatasaray art direkten.. Bu hafta kaç gol seyrettik, art direkte..
Bu ülkede tek bir teknik yönetici, “Onlar değil ben bilirim” diyen ve aptallığın kopyacısı olmayan bir yürekli teknik yönetici çıksa, bu çabucak hepsi, aptallara nazaran yapılan plase penaltılar yenir mi?. Kornerlerde art direk “Gel de at” diye boş bırakılır mı?
Fatih Hocam’ın bir teknik takımı yok. Rakip tahlilcisi yok. Maç öncesi ve sırasında fikirlerini paylaşacağı, tartışacağı yardımcısı yok. Başını ve kalecisini ortak çalıştıran bir kaleci antrenörü yok. Ne var? “Gık” bile diyemeyen köleleri..
Halbuki “Gerçek güneşi, fikirlerin tartışmasından doğar..” Her denene “Başüstüne” diyen kölelerle bir yere varamazsınız!
Fotomac
